Panik Atak

Panik Atak Nedir?

Panik Atak; sebebi iyi bilinmeyen, nedensiz ve aniden ortaya çıkan, şiddetli ve aralıklı olarak tekrarlayan anksiyete atakları ile karakterize bir bozukluktur. En belirgin özelliklerinden biri ne zaman ve nerede ortaya çıkacağının tahmin edilememesidir. Bu belirsizliğin bir sonucu olan ve sürekli atağın ne zaman ortaya çıkacağını beklemekle seyreden ‘beklenti anksiyetesi ve/veya agorafobi’ hastaların yaşam kalitesini ve işlevselliklerini önemli ölçüde bozmaktadır. Panik atak, genellikle 10-30 dakika sürer. Nadiren 1 saati geçen, daha uzun ataklar görülebilir. Atak sırasında çarpıntı, terleme, hızlı ve sık nefes alıp verme, baş dönmesi, kontrolünü yitirdiği korkusu, delireceği korkusu, ölüm korkusu olabilir. Atakların sıklığı ve şiddeti de oldukça değişkendir. Kimi hastalar haftada, ayda bir iki atak geçirirken, günde birkaç kez atak geçirenler de olabilir.  Panik bozukluğun kadınlarda görülme olasılığı erkeklere kıyasla 2-3 kat daha fazladır.

Panik ataklar aslında pek çok farklı bozukluk da da ortaya çıkabilir. Fobiler, depresyon, yaygın anksiyete bozukluğu, travma sonrası stres bozukluğu, madde kullanımı gibi başka ruhsal bozuklukların seyri esnasında panik atağı görülebilir.  Ayrıca anjina pektoris, kardiyak aritmiler, hipoglisemi, hipertiroidizm, cushing hastalığı, astım, mitral kapak prolapsusu, kardiyomiyopati gibi fiziksel hastalıklarda; kafein,  amfetamin, dekonjestan gibi bazı ilaçların kullanımında da bazen panik atak ortaya çıkabilir.

Anksiyete muhtemelen insanın var olmasıyla birlikte ortaya çıkan bir sorundur. Çünkü anksiyete dediğimiz ve kaygı, korku, endişe gibi duyguları bir arada yaşarken tanımladığımız bu duygu aslında bizim geleceğimizle ilgilidir. Kaygı duymazsak yarına ait planlar yapamayız. Bugünkü dünyada sabah bir şeylere başlamak için veya kalkıp işlerimize gitmek için bir kaygı yaşamalıyız. Aç kalma kaygısı ya da korkusu olmasaydı geçmişte atalarımız akşam yemeği için avlanmaz veya mahsül almak için tarlaları sürmezdi. Buna rağmen eski çağlara ait tıbbi bilgiler, anksiyetenin önde gelen bir özellik olarak yer aldığı ruhsal bozukluklara ilişkin çok az bir bilgi içermektedir. Gariptir ki Hipokrat’ın metinlerinde ve diğer eski metinlerde, panik bozuklukta gördüğümüz şiddetli anksiyetenin bedensel ve davranışsal belirtileri tanımlanmamıştır.

Panik bozukluğun bir hastalık olarak tanınması çok yenidir. 1870’lerde kalp rahatsızlığı olduğunu düşünülen bazı hastalarda aslında kalpte bir sorun olmadığı, yaşadıkları problemlerin psikiyatrik bir hastalık olduğu fark edilmiştir. Kalbin aşırı çalışmaktan ve sık uyarılmaktan hassas bir duruma girdiği ve bozulmuş sinir uyarımının bu durumun sürmesine neden olduğu anlaşılmıştır. II. Dünya Savaşı dönemlerine gelindiğinde artık panik atak çok daha iyi tanınmaya başlamış ve tedavisi psikiyatristlere devredilmiştir.

Panik Atak Ne Sıklıkta Görülür?

Çalışma sonuçları, panik bozukluğun yaşamboyu görülme oranının %1.5-3.5 olduğunu ortaya koymuştur. Ancak hastalık haline dönüşmeden de vücudumuzdan kaynaklanan pek çok sebeple panik atak yaşanabilir. Panik ataklarının yaşamboyu görülme oranı ise, pek çok çalışmada %7 ile %9 arasında bulunmuştur. Bu neredeyse 10 kişiden birinin ömründe bir kez panik atak yaşadığı anlamına gelir. Görüldüğü gibi bu oran oldukça yüksektir ve dünyada yaşanan krizlerle de giderek artmaktadır.

Panik bozukluğu olan hastalar, psikiyatristle tanışana kadar diğer kliniklerde de sıkça muayene olurlar. Psikiyatriste ve doğru tedaviye ulaşana kadar bazen uzun bir süre geçer. Baş dönmesi nedeniyle başvuran hastaların %16’sının, solunum problemleri (hipoventilasyon) nedeniyle hastaneye başvuranların %35’inde panik bozukluğu hastası olduğu bildirilmiştir. 

Panik bozukluğu, sıklıkla ergenliğin geç dönemlerinde ve yirmili yaşlarda başlamaktadır. Panik bozukluğu yaşayan hastaların %80’ninde hastalık 30 yaşından önce ortaya çıkar. Tedavi için başvuranların çoğu 25 ile 45 yaşları arasındadır. 

Peki Ataklar Pek Çok Durumda Ortaya Çıkabiliyorsa Ne Zaman Panik Bozukluk Diyoruz?

Panik bozukluğundaki atakların bazı ayırt edici özellikleri vardır. Ataklar, panik bozuklukta “bir nedene bağlı olmaksızın kendiliğinden ve beklenmedik” biçimde ortaya çıkmaktadır. Atakların bu özellikleri hastaların bir sonraki panik atağının ne zaman olacağı konusunda yoğun endişe ile beklenti içine girmelerine neden olabilir. Bu durum beklenti anksiyetesi olarak tanımlanmaktadır.

Atak geçireceği korkusuyla birey, panik atak ortaya çıkarsa sıkıntıya gireceğini, yalnız kalacağını, yardım alamayacağını, kendini çaresiz hissettiğini düşündüğü yerlerden kaçar. Bu yerlere ya hiç gitmez veya yanında yardım alabileceği bir tanıdığı ile gider. Bu şekilde ortaya çıkan yardım alamayacağı durumlardan kaçınma davranışı ataklara eklenirse ‘agorafobili panik bozukluk’ şeklinde adlandırılır.  

Panik bozukluğa üç önemli problem eşlik edebilir; panik ataklar, beklenti anksiyetesi, agorafobi.

Neden Panik Atak Yaşarız?

Pek çok psikiyatrik hastalıkta olduğu gibi hala nedenleri tam olarak bilmiyoruz. Beynimiz vücudumuzdaki en kapalı ve en karmaşık organ olduğu için onunla ilgili araştırmalar son yıllara kadar çok yavaş ilerlemekteydi. Ama teknolojideki hızlı gelişmelerle birlikte beynimiz de gittikçe daha fazla sırrını bize açmaya başladı.

Panik bozukluğun nedenlerini genel olarak biyolojik ve psikososyal nedenler başlığı altında iki ayrı grupta ele alabiliriz.

Biyolojik Nedenler

Diğer psikiyatrik hastalıklarda olduğu gibi panik bozuklukda da genetik önemli bir faktördür. Ailenizde panik bozukluk yoksa hastalığa yakalanma oranınız %2’dir. Ama birinci derece yakınlarınız bu dertle boğuşuyorsa sizin de sorun yaşama olasılığınız %20’lere çıkar. Tek yumurta ikiziniz yani bire bir kopyanızda panik bozukluk varsa sizde de olma ihtimali %30’lardadır. Bu durum bize genetiğin önemli olduğunu ama başka önemli faktörler de olduğunu gösterir.

Panik bozukluğu olan hastalarda karbondioksitin atağı tetiklediği tespit edilmiştir. Karbondioksite karşı var olan bu aşırı hassasiyet normal bireylerde izlenmemiştir. Beyin sapında bulunan ve hayati bir önem taşıyan karbondioksit denetleme birimi ya da mekanizması, bu hastalarda gereksiz yere “yanlış bir boğulma alarmı” vermekte ve ardından solunum sıkıntısı, sık ve hızlı nefes alıp verme, anksiyete bulguları ile kendini gösteren bir panik atağı gelişmektedir. Karbondioksit dışında atağı tetikleyen başka maddeler de vardır.

Beynimizde hücreler arası iletide rol oynayan bazı maddeler ve bu maddelerin adıyla tanımlanan bazı sistemler bulunmaktadır. Bu sistemlerden bazılarının aşırı uyarılması panik belirtilerine sebep olmaktadır. Beyinde korkudan sorumlu bölge beynimizin ortalarında yer alan, çok küçük bir alanı kaplayan amigdaladır. Herhangi bir sebeple korku yaratan uyarımlar alındığında amigdala noradrenerjik sistemi uyarır ve panik belirtileri ortaya çıkar.

Üzerimize doğru hızla gelen bir araba olduğunu hayal edelim.

Beyin bu tehlikeye milisaniyeler içinde tepki verir. Biz hiç düşünmeden amigdala noradrenerjik sisteme ‘uyan tehlike geliyor’ sinyali verir. Vücudumuzun bizi tehlikeden koruyan ‘savaş ya da kaç’ mekanizması çalışmaya başlar. Savaşmayı veya kaçmayı sağlayabilmek için gereken oksijeni elde etmek için nefesimizi daha hızlı alıp vermeye başlarız, solunum sayımız artar. Bu sebeple nefesimiz daralıyor veya soluksuz kalıyormuş gibi hissederiz. Kalp atışı hızlandığı için yoğun çarpıntı algısı oluşabilir. Kan basıncımız artar ve kalp vücudumuzdaki büyük kaslara kan akışını arttırır.  Bu sayede vücudumuzda terleme, titreme, ateş basmaları görülür. Kaslara daha fazla kan gönderebilmek için derimize daha az kan pompalanır ve ellerde ayaklarda uyuşmalar ya da karıncalanmalar hissedebiliriz. Midede bulantı veya karın ağrısı hissedilebilir. Nefeslerin alınma sıklığıyla birlikte kandaki oksijen artar ve karbondioksit azalır, beyindeki kan sirkülasyonunun değişimi kendimize veya çevremize yabancılaşmamıza, kontrolü kaybedecekmiş gibi hissetmemize sebep olabilir. Bütün ortaya çıkan belirtilerde aslında vücudumuzun tek amacı bizi tehlikelere karşı korumaktır.

Panik bozuklukta beynimizin bizi tehlikeden korumak için kullandığı, aslında çok gerekli olan, hayatta kalmamızı sağlayan  ‘savaş ya da kaç’ mekanizması gerçek bir tehlike olmadan da, kendiliğinden çalışmaktadır.

Psikososyal Nedenler

Panik bozukluğun oluşumunda çocukluk çağı travmaları, erken dönemde yaşanan ebeveyn kaybı, kaygılı ebeveyn varlığı ve olumsuz yaşam olayları gibi çevresel nedenler de suçlanmaktadır. Panik atakların sıklıkla kişi için önemli bir bireyin kaybından ya da boşanma gibi bir ayrılıktan sonra ortaya çıktığı gösterilmiştir.  

Panik bozukluğun nedenlerini açıklamaya yönelik ortaya atılmış bir psikolojik kuram da bilişsel kuramdır. Bu kurama göre olağan kabul edilebilecek bedensel veya psikolojik duyumlar yanlış yorumlanarak felaketleştirilmekte ve sonuçta panik ataklar oluşmaktadır. Örneğin herhangi bir sebeple ortaya çıkan bir kalp çarpıntısı panik atağı olmayan bir kişi tarafından ‘biraz hızlı yürüdüm ondan çarpıntım oldu’ gibi tamamıyla normal olarak algılanırken panik atağı olan kişide ‘galiba kalp krizi geçiriyorum’ şeklinde yorumlanabilir. Bu olumsuz algı anksiyeteyi gittikçe artırır ve artan anksiyetenin etkisiyle atak tetiklenir.  

Bir süre sonra hastalar anksiyete belirtilerini yaşamaktan korkmaya, yani “korkudan korkmaya” başlarlar. Hepimizin bedeninde gün içinde ufak tefek belirtiler olması normaldir. Bazen başımız ağrıyabilir veya dönebilir, hafif bir çarpıntımız olabilir, sırt ağrımız olabilir. Sürekli olmadığı sürece önemsemeyiz. Ancak panik atak hastaları bu küçük belirtileri olası bir atağın belirtileri gibi yorumlamaya başlar. Sonuçta artan anksiyete ile panik ataklar artar. Bu kısır döngüye ‘panik atak döngüsü’ adı verilmiştir.

Bunun dışında panik bozukluğu olan hastaların sağlıklı bireylere göre daha fazla stresli yaşam olaylarına maruz kaldıkları, bu hastaların yaklaşık %50’sinin geçmişinde ayrılık anksiyetesi yaşadıkları görülmüştür. Hastalığın başlangıcından önce genellikle önemli bir hayat olayı bulunmaktadır. Sevilen bir yakınının kaybı, sevgili veya eşten ayrılık, ruhsal veya fiziksel travma, madde kullanımı olabilir.

Panik Atak Sırasında Beden De Ne Olur?

  1. Çarpıntı, kalp atımlarını aşırı duyumsama 
  2. Terleme
  3. Titreme ya da sarsılma
  4. Nefes darlığı ya da boğuluyor gibi olma durumları
  5. Soluğun kesilmesi
  6. Göğüs ağrısı ya da göğüste sıkıntı hissi
  7. Bulantı ya da karın ağrısı
  8. Baş dönmesi, sersemlik hissi, düşecekmiş ya da bayılacakmış gibi olma
  9. Dünya değişiyormuş ya da benliğinden ayrılıyormuş gibi garip hisler  
  10. Kontrolünü yitireceği ya da çıldıracağı korkusu
  11. Ölüm korkusu
  12. Uyuşma yada karıncalanma duyumları
  13. Üşüme, ürperme ya da ateş basmaları

Ataklarda bu belirtilerin hepsinin olması gerekmez. Bazı kişilerde ölüm korkusu, kalp çarpıntısı ön plandayken bazılarında da çevrelerindeki dünya değişmiş gibi veya benliğinden ayrılmış gibi hislerle birlikte delirme korkusu ön plandadır. Panik atağı tanısı için atak sırasında, yukarıdaki belirtilerden en az dördünün korku duygusuna eşlik etmesi gereklidir.

Panik Atak Geçirdim. Şimdi Ne Olacak?

Panik bozukluk, dalgalı bir seyir izlemekle birlikte kronik bir rahatsızlıktır. Atak sıklığı ve şiddeti bazen azalır, bazen artar. Agorafobi her hastada görülmeyebilir. Zaman içerisinde olguların %50-%70 inde düzelme görülür. Ancak atakların tekrarlama riski vardır. Özellikle agorafobi varsa seyir daha kötüdür. Agorafobinin varlığı hayat kalitesini de ciddi derecede bozmaktadır.  Kendiliğinden ortaya çıkan panik ataklarının yarattığı tehdit ve tehlike algısı, hastalarda kaçınma davranışını tetikler. Hastalar panik atağı yaşamamak veya tehlikeli gördükleri şeylerden kendisini korumak için etkili ve sorun çözücü olmayan davranışları da içeren bazı güvenlik önlemlerini uygulamaya koyarlar. Kişiler anksiyete ya da huzursuzluk yaratabilecek durumlar, yerler ya da olaylardan uzak durmaya çalışırlar.  

“Fobik kaçınma” ve “güvenlik arama davranışları” anksiyeteyi geçici olarak yatıştırmakla birlikte, hastalığı sürdürücü işlev görmekte ve hatta bu davranışların kendisi yeni belirtiler üretmektedir. Tipik olarak agorafobiye neden olan ortamlar evin dışında yalnız olma, kalabalıkta kalma, otobüs, tren gibi araçlarda seyahat etme, asansörde olma gibi durumlardır. Kişi yoğun bir sıkıntıyla bu ortamlara katlanır. Çoğunlukla böyle ortamlarda bulunmaktan kaçınır ya da birinin eşlik etmesiyle dayanabilir. Kaçınma davranışı kişinin sosyal ve mesleki yaşamını bozar.

Panik Atak Tedavisi

Panik atak belirtileri yaşıyorsanız şimdiye kadar pek çok kere dahiliye, kardiyoloji ya da acil polikliniğine başvurmuşsunuz dur. Doktor hastanın şikayetlerini öğrendikten sonra belirtilerin altında başka bir rahatsızlık olup olmadığını anlamak için detaylı bir muayene yapacaktır. Çeşitli kan tahlilleri ve EKG isteyebilir. Panik bozukluktan şüpheleniyorsa sizi psikiyatriste yönlendirir.

Panik Bozukluğu, tedavisi mümkün bir hastalıktır. Hem ilaç tedavisi hem de psikoterapi panik bozuklukta oldukça etkin yöntemlerdir. Bu yöntemlerin birlikte kullanılması etkinliği daha da artırır. Psikoterapi ilaçlar kesildiğinde dahi iyilik halinin devamını sağlar ve hayat kalitesini artırır.

İlaç Tedavisi

Beyinde sinir hücrelerinin arasında bilgi aktarımında görevli olan ‘serotonin ve noradrenalin’ denilen bazı maddelerin oranını dengeleyen antidepresanlar panik bozukluk tedavisinde çok etkilidir. Doktorunuz bu ilaçları nasıl kullanacağınız konusunda sizi bilgilendirecektir. İlaç tedavisi en az altı ay devam eder. İlaçlar bağımlılık yapmaz ve tedavi sonrasında aşamalı olarak doktor kontrolünde kesilirler.

Bilişsel Davranışçı Terapi Ekolleri

Panik bozukluk tedavisinde ilaçlar kadar etkili yöntemlerdir. Öncelikle atak sırasında ortaya çıkan belirtilerle, yanlış bilgi ve yorumlarla ilgili eğitim verilir. Bilişsel yeniden yapılandırma ile bu olumsuz yorumların yerine daha gerçekçi düşüncelerin konması sağlanır. Atağı tetikleyen faktörler bulunarak bunlarla baş etme yöntemleri üzerine çalışılır. Ayrıca atak geleceği korkusu ile ortaya çıkan kaçınma davranışları tespit edilerek kademeli bir şekilde yeniden normal hayata dönüş sağlanır.

Terapistiniz kontroller arasında size bazı ödevler verecektir. Ödevlerinizi düzenli bir şekilde yaparsanız panik ataklar sizin peşinizi çok büyük ihtimalle bırakacaktır. Terapi sonunda kişi kaygıyla baş etmeyi öğrenmiş, yeniden yoğun kaygı da kalmak yerine problemi çözme ve duygularını yönetebilme becerisini kazanmış olur.

Panik Atak Sırasında Anımsanacaklar

  1. Kendinizi ölecekmiş, bayılacakmış veya delirecekmiş gibi hissediyor olabilirsiniz. Bunlar bedeninizin strese karşı vermiş olduğu abartılı tepkilerden başka bir şey değildir.
  2. Bu hisler hasta olduğunuz anlamına gelmez. Aslında bedeniniz gayet sağlıklı çalışıyor. Kesinlikle daha kötü olmazsınız.
  3. Atak sırasında üçe kadar sayarak derin bir nefes alın, üçe kadar sayarak bekleyin ve yavaşça nefesinizi verin. Bedeninizden gelen duyumlarla mücadele etmeyin. Onları olduğu gibi kabul edin.
  4. Korkunuzdan kaçmayın. Kendinize zaman tanıyın. Biliyorsunuz ki aynı şeyi tekrar tekrar yaşadınız ve her seferinde geçti. Sadece vücudunuzun alarm sistemi çok doğru bir şekilde ama yanlış zamanda çalışıyor. Bunu hatırlamaya çalışın.
  5. Dikkatinizi çevrenize yöneltin. Bir şarkı mırıldanın.
  6. Şarkıya odaklanmakta zorlanırsanız panik atağınıza müzikle hitap edin. ‘Hoş geldin atak. Seni hala kalbim çarparak karşılıyorum. Özledin mi beni?’ gibi esprili cümleleri sevdiğiniz bir melodiyle söyleyin.
  7. Atak bittiğinde derin bir nefes alın, bedeninizi gevşetin ve güne kaldığınız yerden devam edin.

Ataklar Arasında Anımsanacaklar

  1. Doktorunuz ilaç başladıysa ilacınızı onun önerdiği gibi kullanın. Doktorunuzun bilgisi dışında azaltmayın veya artırmayın. Verilen ilaçları ancak düzenli kullanırsanız etki eder. 
  2. Terapistinizin verdiği ödevleri yapın. Ödevler zihninizi mantıklı ve gerçekçi düşünmeye alıştıracak, kaçınma davranışlarınızı azaltacaktır. Bilişsel terapi almak spor yapmaya benzer. Sporda antrenmanları doğru ve düzenli olarak yapmazsanız kaslarınız gelişmez.
  3. Terapi süreci sadece ataklarınızı düzeltmez. Hayata yeni bir pencereden bakmanızı, farklı bir olgunluk düzeyine ulaşmanızı sağlar. Bu da ömür boyu size rehber olarak cebinizde kalacaktır.
  4. Fiziksel aktivitenizi artırın. Spor yapın. En azından tempolu yürüyüş yapın.
  5. Nefes egzersizlerini öğrenin. Atak sırasında kullanın.
  6. Son olarak unutmayın ki kaygının derdi gelecekledir. Atak sırasında kaygıda kalmak veya az sonra ne olacak şeklinde gelen düşüncelerde kalmak yerine şimdi ve burada kalmayı tercih edin. 

MC Clinic İle Sorunlarınıza Birlikte Çözüm Bulalım.

Alanında uzman psikiyatrist ve psikologlardan oluşan ekibimiz ile Kayseri’de hizmetinizdeyiz. Ekibimiz hakkında bilgi almak ve randevu oluşturmak için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Scroll to Top
Sohbet Et
Yardım İster misiniz?
Bilgi Almak ve Randevu Oluşturmak İçin Lütfen Bizimle Sohbet Et.